Hayatımızda bazı kavramlar var ki birçok kavramı içine alıyor ve o kavramları ruhumuzda tek bir kavram halinde bizlere sunuyor. Örneğin; şu aralar havalar sayesinde pek hissedemesek de yaklaşan sonbaharın bünyeye vermiş olduğu sıkıntı, yaşanmış onca olay sonrasında ruha hakim olan yorgunluk hali, rutin iş yaşamının beraberinde getirdiği bıkkınlık ve gerçeklemesini beklediğimiz ama gerçekleşmemiş hayallerin vermiş olduğu karamsaralık. Tüm bu kavramlar ruhu tek bir kavrama götürüyor. Melankoli...
Aslında ruha anlam katan, içsel sorgulamalar ile kişiyi doğru ile yanlış arasındaki çizgiden gerçek denen olguya götüren bir kavram melankoli. Hatta mevsimler ile ruh halleri bir eşleşmeye tabi tutulsa, aklıma sonbahar ile eşleşebilecek tek ruh hali olarak melankoli gelmekte. Kısacası yapraklar dökülmeye yüz tuttuğunda ruh kendini yazın o hareketli yapısından dinginliğe bıraktığında melankoli devreye girmekte.
Müzik ve müzikle anlatılmak istenenler ise bu ruh hallerini bize daha da derinden yaşatmakta. Bu satırlarda çokça rastladığınız ve daima da rastlayacağınız post-rock müzik ise, melankoli için olmazsa olmaz ne varsa bir reçete misali bizlere gereken duyguları sunmakta. Bundan sonra da elbette ki post-rock üzerine yazar çizer; bu pencereden ruh ve müzik bütünleşmesi yaparız; ancak bu yazının ana hatları Olafur Arnalds ve onun ruhu nasıl okşayabildiğinde.