21 Kasım 2009 Cumartesi

NASIL BİR SÜREÇTEN GEÇİYORUZ 2 ( HABUR’DAN GELENLER VE AÇILIM)

Habur Sınır Kapısı’ndan giriş yapan teröristler ,onların geliş şekli neden geldikleri ve de bundan sonra yaşanacak süreç geçtiğimiz ay ülke gündeminin en tartışılan haberi konumundaydı. Elbette ki bu konu,bu geliş ve de hükümetin demokratik açılım programı uzun bir dönem daha tartışılacaktır.

Ne olursa olsun gözlerden kaçmaması gereken bir durum vardır ki; o da demokratik açılım programı yeni bir program değildir.Yani Kürtçe eğitim veren dershanelerin açılması,TRT 6’nın yayın hayatına başlaması,hemen hemen her yerde Kürtçe şarkıların çalınabilmesi ve dinlenebilmesi ,Kürt aydınlarının çözüm arayışı içinde devletin üst düzey yetkilileri tarafından görüşlerinin dinlenmesi bundan 10-15 sene önce rastlanılacak durumlar değildi.Bunlar çözüm arayışı içinde hükümetin bölgedeki ve ülkedeki Kürtler için yaptığı önemli çalışmalardı.Ama her nedense bu yapılan uygulamalardan sonra hükümet ,demokratik açılım projesi adı altında bir projeyi ülke kamuoyuna sundu.Bunu sunarken de aylarca ne olduğu ve ne olacağı bilinmeyen bu proje ülke gündeminde tartışıldı durdu.Hükümet aylar önce ilk kez bu projeyi sunduğunda eylem planının merkezinde ‘Kürt Sorunu’na çözüm getirileceği mesajı açık olarak verildi.

Yani olayın başında soruna yanlış teşhis konuldu.Burada sorulması gereken soru şu olmalıydı:Devlet veya hükümet sayıları 10 ila 15 milyon arasında olduğu varsayılan bir halkı mı sorun olarak görüyor yoksa terörü yaşatan ,terörden nemalanan , terörü Kürt Halkı'nın geleceği için yaptıklarını söyleyip Kürt Halkı'nı bu ülkenin sorunlu halkı olarak gösteren bölücüleri mi sorun olarak görüyor? Elbette ki cevap bölücülerin varlığının bu ülke için özellikle de Kürt Halkı için sorun olduğudur.Kürt Halkı senelerdir terör olgusunun içine çekildiği için acı çekmiştir.Terörün bitmesi en çok o bölgedeki suçu olmayan vatandaşı mutlu edecektir.

Tüm bunların farkında olan Kürt Halkı ve sağduyu sahipleri her ne olursa olsun bu projenin doğru uygulandığında çözüme katkı getireceği inancını taşımaktayken,demokratik açılım henüz net bir şekilde anlatılmadan yapılan ilk uygulama hassasiyetleri önemseme ve de 10 yıl önce yapılan yanlışı görmeme açısından vahim bir uygulama olarak geçen ay sonunda işlerlik kazanmıştır.Mahmur’ da ki terör kampında bu ülkeyi bölme , bu ülkenin askerini yok etme amacı ile eğitilen terörist grubun ülkemize girişi ne yazık ki demokratik açılım projesinin uygulaması olarak hayata geçirilmiştir.Kamuoyunun bir çok kesimince eleştirilen hükümet elbette ki tek suçlu değildir, bu konuda .Çünkü 10 sene önce ki hükümet de bu uygulamaya gitmiş maalesef sonuç alamamıştır.

Ama geçen ayki uygulama yanlışlarla dolu bir uygulamadır.Çünkü teröristlerin ayağına hakim ve savcılar getirilmiştir.Terörist grup pişmanlık yasasından yararlanmıyoruz demiş,terör örgütünün meclisteki uzantısı bu teröristleri gösterişli bir şekilde karşılamış olayı kendi zaferleri gibi göstermiştir.Tüm bunlar olurken de bölgedeki halkın eğitimsiz kesimine teröristler halkın kahramanları olarak gösterilmiştir.Olayın en vahim yanı ise bunlar yaşanırken devletin ve hükümetin seyirci pozisyonunda olmasıdır.Üstüne ,hükümetin olayı kardeşlik projesi olarak lanse etmesi şehit yakınları ve terörden canı yanmış halkın canını çok yakmıştır.Nasıl yakmasın ki? Vatan uğruna feda edilmiş o kadar kana karşı teröristler yapılan bu muamele,görmemezlik ve teröristlerin takınmış olduğu tutum gerçekten içler acısıdır.

Son olarak, yapılan her uygulamada ve projede şehitlerin ve bu ülke için gözünü kırpmadan her şeyini verebilecek insanların hassasiyetleri ikinci plana atılmamalıdır.Aynı şekilde senelerdir terör örgütü tarafından canı yanan terörü istemeyen Kürt Halkı'nın da terör örgütünün politikalarına alet olmaması devletin sorumluluğunda olmalıdır. Öncelikle ekonomik sorunlarının halledilmesi gereken Doğu Bölgesi'nin açılım planında bu sorunun birinci olarak gözden geçirilmesi gerekmektedir.Unutulmaması gerekir ki; devlet gücünü her platformda her ne şekilde olursa olsun gösterirse ,dış baskıları kararlılıkla göz ardı ederse ülke sorunlarına kalıcı çözümler getirebilir ki; bu güç ,bu devlette mevcut bir güçtür.

ERDEM ÇETİN

17 Kasım 2009 Salı

DARBE PLANLARI UZANTISINDA TÜRK HUKUKU

Ülkemizde hukukun ne kadar üstün bir güç olup, ne kadar olmadığı geçmişten bu yana tartışılır.Çeşitli anayasalarla günümüze kadar gelmiş ülke hukukumuz ne yazık ki son zamanlarda ciddi şekilde zedelenmektedir.Sivil ve askeri otoritenin çekiştiği zamanlar olmuştur ama bu çekişmenin içine hukukun da müdahil olması olayı son derece vahim bir hale sokmuştur.

Türkiye’nin değişen gündeminde Albay Dursun Çiçek ismine uzun zamandan beri yoğun bir şekilde rastlanmaktadır.Darbe girişimi ile bilgi ve belgeler uzun zamandır basının önemli bir haber kaynağı olmuştur.İddialar ile başlayan bu belgeler artık resmiyet kazanmıştır.Yani bu belgelerin altında Dursun Çiçek imzasının varlığı kesinleşmiştir.Ama bu olayın basına yansımasından sonra akıl almaz olaylar birbiri sıra gerçekleşmiştir. Önce bu belgeye imza atan albayın imzasının olduğu belgenin fotokopi olduğu söylenmiş ve albay 18 saat sonra serbest bırakılmıştı.Ardından adli tıp tarafından belge incelenmiş ve belgenin üzerindeki ıslak imzanın da albaya ait olduğu anlaşılınca gözaltına alınan albay bu seferde 43 saat sonra serbest bırakılmıştır.Ancak bu seferki alınan karar kafalarda soru işaretleri bırakan bir karar olmuştur.Albayın kaçak şüphesi olmaması gerekçesi ile serbest bırakılması gerçekten de üzerinde durulması gereken bir karardır.

Şimdi akıllara şu sorular gelecek ve de muhtemelen cevaplar alınamayacaktır.
_Hakkında bu kadar somut deliller olan biri neden sürekli serbest bırakılmak istenir?
_Gladyoyu ülkesinde ortaya çıkaran İtalyan savcı Felice Casson bu çalışmalar sırasında yargı ile cunta arasındaki bağın ne kadar tehlikeli olduğunu önemle vurgulamıştır.Böyle bir bağ ülkemizde de mevcut olabilir mi?
_Bu kilit ismin yargılanması ordu içindeki olası diğer cunta taraftarlarını gün yüzüne çıkartabilir endişesi mevcut mudur ve serbest bırakılma ısrarı bunun bir tezahürü olabilir mi?
_Henüz suçlu olup olmadığı kesinleşmemiş olsa bile albay terör örgütü üyesi olmakla suçlanmaktadır.Böyle bir suçun cezası eskilerde idam iken şimdi müebbet hapis cezasıdır.Tüm bunların ışığında terör örgütü kurmak ve darbe girişiminde bulunmakla suçlanan zanlıların kaçı adresi belli gerekçesi ile serbest bırakılmıştır?

Sonuç olarak Dursun Çiçek’in eylemi organize bir suç kapsamına girmektedir.Bunlar olurken de maalesef hukuk yine belli zümreler tarafından yönlendirilmiştir.Adaletin herkes eşit olduğu iddia edilirken albaya uygulanan durum ayrıcalıktan başka bir şey değildir.Gözaltına alınmalar, yaşanan süreç,ve de yukarda sorulan sorular bağımsız yargı kavramının ne kadar işler olduğunu gözler önüne sermiştir.

ERDEM ÇETİN

14 Kasım 2009 Cumartesi

SON DÖNEM TELEVİZYON HABERCİLİĞİ

Haber alma olgusu geçmişten günümüze insanlar için çok önemli bir olgu olmuştur.Televizyon ve radyosuz dönemleri düşündüğümüzde bu olguya ulaşmak insanlar için çok da kolay değildi.O dönemlerin çok gerisinde olduğumuz şu dönemde haber almanın bir çok farklı kaynağı mevcuttur.Bu kaynakların en önemlisi de hiç şüphesiz,televizyondur.

Televizyonlarda izlenen haberler; herhangi bir haberin görüntüsü ile verilme şansına sahip olduğu için insanlar bir haberi televizyonda izlemeyi okumaya veya dinlemeye tercih etmektedir.Bununda önemi medya tarafından son zamanlarda daha da iyi anlaşıldığından 24 saat haber yayını yapan kanallar yakın zamanda faaliyete geçmiştir.24 saat haber verebilme işlevi gerçekten de önemlidir ;ama akşam haberleri günün bir özeti niteliğinde olduğundan her zaman çok daha önemli olmuştur,toplumumuzda.

Akşam haberleri veya diğer adıyla ana haberler önemlidir elbette; ama son dönemde çıkan’’ anchorman’’ tabiri ana haberlere farklı bir boyut kazandırmıştır.Türkiye’nin önde gelen kanalları ve onların anchorman leri ile haber içine o haber spikerinin yorumları,haberlere yapılan müzikler aynı anda farklı yerlerden yapılan canlı yayınlar,haber bültenine katılan canlı yayın konukları ile ana haber bültenleri karışık ve garip bir hal almıştır.Ve de en önemlisi ana haberdeki anchorman ile o kanalın yakın olduğu partinin yanlışları doğru olarak insanlar empoze edilmeye başlanmıştır.Elbette ki farklılıklar önemlidir ama kafa karışıklığı yaratacak ,taraf olacak habercilik gerçek habercilik değildir.

Ajans kültürü ile haberciliği tanımış bir toplum olarak son dönem haberciliği ve uygulanan haber politikası bir çok insanda kafa karışıklığına ve yanlış bilgilenmeye yol açmaktadır.Gerçek habercilik taraf olmamayı haberi net şekilde anlatmayı gerektirir.Gerçek habercilik haber spikeri ile yayın politikası ile haberi şov haline dönüştürmemeyi gerektirir.

Dip Not:Anchorman ,İngiltere’de ana haber spikerleri için kullanılan tabirdir

ERDEM ÇETİN

12 Kasım 2009 Perşembe

DEĞİŞEN GELİR FARKLILIKLARI


Yedi bölgeye ayrılmış ve de bölgesel ekonomik farklılıkların net bir şekilde görüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Bu farklar o bölgede yapılan yatırımlara ,o bölgedeki sanayileşmeye veya ö bölgenin mevcut ekonomik kalemleri kullanıp kullanamamasına göre değişmektedir.


Bunların ışığında da geri kalmış bölgeler veya gelişmiş bölge ve şehirler doğal olarak ortaya çıkmaktadır.Örneğin Marmara Bölgesi’nin en önemli şehri olan İstanbul ile Doğu Anadolu Bölgesi’nin Iğdır şehrini ele alırsak arada uçurumlar olduğunu görürüz.Bu fark kendini daha çok da asgari ücret ve memur maaşlarında gösterir.Iğdır’da ki işçi aldığı asgari ücret ile kamu sektöründeki memur aldığı maaş ile hayatını idame ettirecek maddi güce sahip olabilir.Ama aynı ücret veya maaş ile İstanbul’da çalışmak zorunda olan bir memur veya işçi bu bölgenin sosyal ve ekonomik ortamında hayatını idame ettirirken oldukça zorlanacaktır.


Öyleyse sorulması gereken soru şudur:

_Asgari ücret veya memur maaşlarında bölgesel veya şehirlerarası değerlendirmeler yapıp farklılıklar uygulanmalı?

_Veya örnekteki iki şehri düşünecek olursak aynı asgari ücret veya maaşlarının uygulanması adaletsizlik değil mi?


Mevcut durum ve şehirler düşünüldüğünde aradaki farklar net olarak görülmektedir.O zaman bu asgari ücret farklılıklarında gerçek düzenlemelere gidilmesi devletin sosyal adaleti sağlama misyonun gereğidir.



Dip Not: Temmuz 2009 verilerine göre:

_En düşük asgari ücret 546,00 TL

_En düşük memur maaşı 1,035,00 TL




ERDEM ÇETİN

9 Kasım 2009 Pazartesi

İLKELERİN OLACAK...

Herkese merhabalar geçen gün okuduğum ve beni etkileyen bir Müjdat GEZEN şiirini sizinle paylaşmak istiyorum.Yorum sizin...



İLKE

İlkelerin olacak
Seni satın alamayacaklar
Aptalların uydurduğu Atasözlerine inanmayacaksın..
“Paranın satın alamayacağı yoktur.”
“Herkesin fiyatı vardır.”
gibi sözlere kanmayacaksın.
Onurunla, kimliğinle ve beyninle
akıllı yaşayacaksın.
Üreteceksin, seveceksin, sevileceksin
İnançlarının arkasında duracaksın
Sevgilerin karşılıksız,
Yardımların gizli olacak
Seni attan, ottan ayıran
özelliğin farkına varacaksın.
Çünkü sen insansın
Ve bunu yakaladığın gün
Bembeyaz yaşayacaksın.

Müjdat GEZEN

-2005-


A.ALİ ODABAŞI

3 Kasım 2009 Salı

ADİDAS'IN DAS'I
İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde Almanya'da bir kasaba Herzogenerauch'ta iki kardeş ayakkabı yapıp satmak üzere bir atölye açarlar; Adolph ve Rudolph Dassler. Savaş sonrası Adolph, Rudolph'a artık birlikte çalışmak istemediğini, kendine ayrı imâlâthane açacağını söyler.
Rudolph şaşkındır. Ufacık kasabada iki kardeş ayrı imalathanelerde rekabet edeceklerdir. Kardeşine bunun mantıklı olmayacağını, bu ufak kasabada zaten insanların sayılı ayakkabı satın aldıklarını, ikisinin birden iflas edeceğini söylese de Adolph bu uyarıyı dikkate almaz ve kendine yeni bir ayakkabı imalathanesi açar. Gerçekten de aralarında kıyasıya bir rekabet başlar. Rekabetleri doğdukları kasaba sınırlarını dahi aşar. İki kardeş ayrıldıktan sonra birbirlerine küsmüşlerdir ve Adolph 1978 yılında öldüğünde tam 29 yıl dargınlardır.
Bugün iki firmanın genel merkezi de bu ufak kasaba Herzogenerauch'tadır. Adolph Dassler'in ayakkabı şirketinin adı ADIDAS, Rudolph'un ki ise PUMA'dır.
İşte bu başarı hikayesindende anlaşılacak bence iki önemli konu var.
1- Rekabetin ,üretkenliği ve fark yaratmayı dolayısıyla başarının oluşmasını sağladığı,
2-İş hayatında duygusallığa yer verilmemesi gerektiği
Maalesef ülkemizdeki aile şirketlerine baktığımızda bir çok firmada aile büyüklerinin,çocuklarını tecrübesiz iken şirkette kilit noktalara yerleştirilmesi sonucu ikinci nesilden sonra sorunlar çıkmaya başlıyor.Tabi bu verilen yanlış kararlar hem şirket sahiplerinin dolaylı olarakta Türkiye'nin ekonomisine darbe vuruyor.
Herşeyin iyi olması dileğiyle


A.ALİ ODABAŞI